Her geçen gün
değişen ve gelişen bir dünyada düzenin sürekliliğini istemek; işte bu
insanoğlunun elde edemeyeceği bir arzu. Bu düşüncenin içerisinde insanların
geçinmek için yaptıkları ata yadigarı meslekler de var. Günümüzde sadece aşk
uğruna devam ettirdikleri meslekler. Biz buna aşk diyoruz çünkü; Dünya ile birlikte insanlar ve onların
ihtiyaçları da değişmekte, bu farklılaşan istek ve ihtiyaçlar teknolojinin de
gelişmesiyle birlikte yeni iş alanları ve alternatifleri ortaya çıkarmasına
rağmen hala sımsıkı bağlı oldukları mesleklerini “Kıymet bilenler” için
sürdürüyorlar. Biz de Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğrencileri olarak unutulan
ve unutulmaya yüz tutmuş meslekleri araştırdık, ustaları bulmak için sahaya
indik, onlara mesleklerinin inceliklerini sorduk. İlk durağımız Gaziantep kale altı
çevresi oldu; burası unutulan ve unutulmaya yüz tutmuş mesleklerin bulunduğu
bir konumdadır. Bakırcılıktan tutun da yemeniciliğe, külekçilik, sedefçilik gibi
birçok mesleğin yok olmak üzere olduğunu öğrendik. Bu yok oluşlar atalarımız,
şehrimiz ve kültürümüz adına içimizi
sızlattı. Gelecek kuşakların bu konulara ilgilerini çekmek tüketim
toplumlarının sonunda kaybolan meslekler gibi olacağını düşünerek daha duyarlı
olmak adına elimizden geldiğince yaptığımız araştırmamızı sizlere sunuyoruz.
Kültür Sitesi
Yemenicilik
Kale altından çıktık yola… Karşımıza tavanından sarkan yemenileriyle güzel, şirin bir dükkan çıktı. Hemen selam verip içeri girdik bizi sıcak bir şekilde karşılayan işletme sahibi Ökkeş Takaoğlu oldu. Üniversiteden geldiğimizi de duyunca çaylar söylendi başladık sohbete… J
Ökkeş Amca küçüklüğünden bu yana bu işle uğraşmış, bizlere de işin inceliklerini ve tarihini anlattı. Güneydoğu’da alışılagelen bir şekilde babasından bu mesleği devralan Ökkeş Amca kendini bildi bileli bu meslekte olduğunu, mesleğini sevdiğini söyledi. Buna rağmen çocuklarının bu meslekle ilgilenmesini istememiş. Seçme şansınız olsa başka meslek seçer miydiniz diye sorduğumuzda da; “Hiç düşünmeye fırsatım olmadı gözümü açtım, deri diktim” yanıtını aldık.
Anadolu’da 600 yıllık bir gelenek olan yemeniciliğin diğer antik mesleklere göre son zamanlarda yeniden itibar görmesi, Hollywood filmleri ve turistler olabilir belki de Ökkeş Amca’nın da dediği gibi:”Gıymatını anlayıklar.”
Terzilik
Bizden iki nesil
öncesinde var olan mesleklere, o mesleklerin değerli ustalarına rastlamak çok
zor ve bu mesleklerden bir tanesi de terzilik.
Eski fotoğraflara bakıldığında ya da
anneannelerin, babaannelerin sandıkları açıldığında görülen o güzel elbiseleri
diken ustalarımızın sayıları günümüzde o kadar az ki… Hatta var olan
terzilerimizde bu elbiseleri dikebilmek şöyle dursun bir iki seri üretim ürünü
kıyafete tadilat yapmaktan öteye geçemiyorlar. İnsanların seri üretim ürünlerine
yönelmeleriyle, ustalar esas zanaatlarını yapamamaktalar.
İşlerin, dolayısıyla kazancın azalmasıyla
birlikte bu meslek dalına ilgi de azalmakta. Önceleri usta bir terzinin çırağı
olmak, onun yanında yetişip meslek sahibi olmak çok değerliymiş. Anne babalar
çocuklarını iyi bir ustanın eğitmesi için çabalarlarmış. Hatta şanslı olanın
annesi ya da babası terziyse çekirdekten yetişirlermiş. Günümüzde ise başka
çocukları yetiştirmek şöyle dursun ustalarımız çocuklarını bile kendi
mesleklerine yönlendirmeyi tercih etmiyorlar. Mesleklerinin gelecekte
değerinin, dolayısıyla kazançlarının azalacağı onları haklı olarak korkutuyor.
Bu durum çocuklarını ve bu mesleğe adım atmak isteyen diğer insanları farklı
dallar seçmeye yöneltiyor. Böylece terzilik de diğer meslekler gibi zamanla
kayboluyor.
Seri üretimle birlikte kıyafetin
yapımını bekleme ortadan kalkmış, kazançlar artmış olsa da; usta bir terzinin
diktiği kıyafetin değerine, ona harcanan emeğe, kıyafetin kişiye özgü oluşunun
getirdiği eşsizliğe o ürünlerde rastlanıldığını düşünmüyorum. Ve bu nedenlerden
dolayı hala var olan köklü mesleklerimizin yok olmaması adına, bizlerin,
ustalarımızın yaptığı ürünleri daha çok tercih etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Şerbetçilik
Gaziantep’te yaşatılmaya
devam eden, bir yanı eksik bir meslek şerbetçilik. Önceleri meşrubat sektörünün
gözdesi şerbetti. Meyve özü, su ve şeker karışımı bu içecek ya da şurup, yaz
aylarında kent insanının serinlemesine vesile olurdu. Ayrıca misafirlere şerbet
ikram etmek de adettendi. Önceleri
şerbetçi dükkanları bile vardı, şimdilerde sadece seyyar şerbetçiler
müşteriye hizmet götürüyorlar. Sırtlarında taşıdıkları özel şerbet kabı sarı
işlemeli bakırdan yapılır. Bakırdan güğümün içerisinde meyan kökünden ya da
meyve özünden yapılan şerbetleri olur soğuk tutsun diye önceden içerisine kar
atılırmış ama şimdilerde buz bulmak o kadar da zor değil. Şerbetçi meydanda,
caddelerde şerbetini satarken kendi sesini küçük çıncın tasını şerbet kabının
musluğuna veya tasları birbirine vurarak çıkarılan sesle ustalıkla satışına
törensel bir hava katar. İlk cümlede de geçtiği gibi “bir yanı eksik” bunun
sebebi ise günümüzde meyve özünden şerbet yapan insanların olmayışı ve mesleğin
inceliklerini bilen insanların az oluşu. Şerbetçilerin seyyar satıcı diye
anılması bulmamızı zorlaştırırken, hazır içeceklerin her an ulaşılabilir olması
geleneklerimizi geri plana atıyor. Gaziantep çarşısının sembollerinden biri
olan şerbetçilerimiz umarız bu yarışta kalabilirler ve gelecekte çocuklarımıza
sadece resimlerini göstermek zorunda kalmayız.
Semercilik
Semercilik günümüzde,
nadir kalan ustalarla yaşamaya çalışıyor. Gaziantep’te semercilik yıllardır
yapılıyor. Biz de semerciliğin nadir kalan ustalarından biriyle küçük bir
sohbet gerçekleştirdik. Ustamız 75 yıldır bu semercilikle uğraşmakta. Mustafa
Muhittin Açıkkol isimli ustamız semerciliği babasından öğrenmiş. O dönemlerde
genellikle insanlar baba mesleğiyle uğraşmakta olduğundan Mustafa amcanın da
başka bir meslek seçme şansı pek olmamış. Ustamızın 3 oğlu ve 1 kızı var ve oğulları
da bu meslekle uğraşıyor. Türkiye’nin her yerine ve Filistin gibi birkaç ülkeye
ürün satışı yapıyorlar. Ustamız artık bu mesleği oğullarına devretmiş. Umarım
Mustafa amca gibi diğer semer ustalarımız da aynı şeyi yaparlar ve bu meslek
her şeye rağmen yok olmaz.
Sedefçilik
Antep Kale altı bakırcıların ve demircilerin yoğunlukta
olduğu bir bölge. Bizim dikkatimizi ise bakırcıların bakırlarını işlerken
çıkarttıkları tak tak seslerinin arasından sessiz atölyelerinde çalışan
insanlar çekti. Bunlar sedef ustalarıydı yani sedefkârlar… Vitrinlerindeki
teşhirlerden gözlerimizi alamazken ustalardan birinin gözü bize takıldı. Bizi
ilk başta yerli turist sandılar ama üniversiteden geldiğimizi ve araştırma
yaptığımızı duyunca bizimle ilgilendiler. İşletmenin sahibi Adem Bıyık’la(34)
tanıştırdılar. Bu kadar genç biriyle karşılaşacağımızı tahmin etmiyorduk.
Adem ağabeyimiz desenlerini çizerken bir ustamız da kakma
işlemlerini yerine getiriyor. Bu arada biz de Adem ağabeye sorular yönelttik. Sedefin bazı deniz hayvanlarından elde edilen
sert, beyaz, gökkuşağı parıltılı maddeye denildiğini öğrendik. Doğadan alınan
çiçek motifleri geometrik desenlerle birlikte ceviz ağacından yapılan süs
eşyalarının üzerine çizilip sedefle can buluyormuş. Babadan oğla geçen, incelik isteyen bir
meslek. Adem ağabey hangi mesleği seçeceğini düşünemeden kendini sedef
tezgahında bulmuş.Satışlarının çoğunu turistlere yaptıklarını söyleyen Adem
ağabeyin de herkes gibi beklentisi daha fazla turist gelmesi. Şahinbey Belediyesi’nden
özel bir isteği var; bu mesleği öğretebileceği genç insanların yönlendirilmesi.
Umarız belediyemiz bu konuda da duyarlı davranacaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)